Verim, nitelik, değer yaratmak, yarar sağlamak, nitelikli, en kıymetlisi de samimi bir çevreye sahip olmak, sakin, huzurlu, sağlıklı, etkin iletişimler kurmak, yeni donanımlara sahip olmak, öğrenmek, paylaşmak, gelişmek…
Bütün bu saydıklarıma ve fazlasına bugün, en geç yarın daha çok ihtiyacımız olacak.
Dün bildiklerimiz bugün işe yaramıyor. Yenilenmek artık bir ‘zorunluluk’. Değişmek, dönüşmek, bütüne hizmet etmek, üretmek, gereklilik. Aksi takdirde unutulup gidiyoruz, yok olup kayboluyoruz. Varlığımız yokluğumuz bir oluyor. Hatta varlığımız zarar bile veriyor. Boşluklar bir şekilde doluyor. Yerimize daha iyileri geliyor, onlar tercih ediliyor. Ve biz sadece söyleniyor ve sorunu/eksiği başkasında görüyoruz.
Rekabet iyice zorlaştı. Daha da zorlaşacak. Hepimizin farklı şekilde deneyim edindiği, içinde bulunduğumuz virüsün ekonomik ve psikolojik sonuçları henüz başlamadı. Diğer taraftan mekanik yapılarla ve donanımlarla rekabet etmeye kendimizi hazırlamak da gerekiyor. İşsizlik bambaşka bir çukur, giderek derinleşiyor. Her şey başka bir şeye evriliyor. Ve biz insanlar dünü tekrar ederek eksilip, eksiltip, azalıyoruz.
Aynı kalmakta ısrar ediyorsan ve tam olduğunu düşünüyorsan lütfen bir de buradan bak…
Her şeyin yeniden yorumlanması gerektiğini düşünüyorum, günlerdir. İş yapış şeklimizi yeniden yorumlamak, konuşma şeklimizi, sevme niyetlerimizi, yaşam şeklimizi, düşünme tarzımızı, kendimizi, her şeyi yeniden yorumlamak, özelleştirmek… Kişinin kendini ifade etme şekli çok özel, kişinin karakterinin tam yansıması ve buna yön veren yine kişinin kendisi. Bu durum insanı çok özel kılıyor ve ayırt edici özelliği olarak görünüyor, ondan da fazlası sorumluluk almayı ve yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Ertelemeden, hemen şimdi.
Sn. Emin Çapa bir konuşmasında, ‘1957 – 1997 yılları arasında Fortune 500 listesindeki kurumların %37’si bugün yok’ demişti, yine aynı konuşma içinde ‘2017 yılında doğan çocukların %68’inin yapacağı meslekler bugün bilinmiyor diyor.”
Şimdi bunların üzerine yeniden düşünmek gerekmez mi?
Düşünmek yetmez harekete geçmek için aksiyon almak gerekmez mi?
Öğrenmek ve gelişmenin en güzel yolu okumak…
Benim için okumak bir davranış, bir yaşam biçimi. Kitap okumak, insan okumak, olayları okumak, davranışları okumak, iş çıktılarını okumak, sorunları okumak ve fırsatları okumak, kendi yaptıklarımı ve yapamadıklarını okumak.
Okuyup yeniden öğreniyor ve gelişiyorum. Bu durum bana çok şey kattı. Katmaya da devam ediyor. Bugün her 100 kişiden 1’i kitap okuyor. Aileler kendi dertlerinden evlatlarına yeterince zaman ayırmıyor, okullar deseniz içerik açısından zayıf/yetersiz, bırakın geleceğe hazırlamayı bugüne bile hazırlamıyor kişileri. Dostlar, yöneticiler daha çok bencil yaşam sürüyorlar bir nedenle. O zaman iş başa düşüyor. Lütfen, günde en az 40 sayfa okuyun, yeni hobiler edinin, insanlardan öğrenin, yaptıklarınızdan öğrenin, hatalarınızdan, hatta başkalarının yaptığı hatalardan öğrenin.
Danışmanlık yaptığımdan beri tersine mentorlük alıyorum…
Öğrencilerden, gençlerden, çalışma arkadaşlarımdan, yeğenlerimden, çocuklardan, ailemden soruyor ve öğreniyorum. Herkesin yetenekleri farklı, herkesin güçlü bir yanı var ve herkesten her şeyden öğrenecek çok şey var. (Tersine mentorlük konusu için ayrıca yazacağım.)
Niyetiniz, emeğiniz hep daha güzeli ve daha iyisi için olsun.
Yarar sağlasın.
Sevgi ve bilgiyle.
Seyyal Hacıbekiroğlu